1 Ekim 2006 Pazar

Anne olduğumu öğrenince..

 

Mini minnacık bir oluşumun nasıl bir mucize olduğunu anneler biliyordur belki, hadi bir de doktorlar bilsin… İçlerinde bu oluşumun haberini ilk aldıkları günden itibaren heyecanını yaşayan ama aynı zamanda yeni bir sorumluluk almanın verdiği bilinmezliği de yaşayan ya da yıllardır tek canla yaşamaktan kaynaklanan bir “alışkanlık”tan vazgeçmeye çalışan anneler. Doğdukları günden bugüne yemek yediklerinde sadece kendileri için yiyen, bir yere yürüdüklerinde sadece kendi yorgunluklarını hisseden, birşeyi sevip sevmediklerine karar verirken kendileri üzerinden yorum yapan anne adayları artık, içlerinde bir kalp daha taşımanın ilginçliğini hissetmeye başlarlar.




Yaşamınızı devam ettiren bu kutsal organ, artık bir yenisini daha içinde barındırıyordur. İki kol, iki bacak yerine artık dört kol ve dört bacak vardır vücudunuzda. Yemek yerken artık çevrenizde sizi düşünenler “İki kişilik ye” demeye başlar. Hatta sizinle birlikte sevdiğiniz kişi de bulantılar yaşamaya başlayabilir! Bu hisler en temelinde iki kişilik, bazen ise böyle üç kişilik olabiliyor yani. Siz nasıl onun varlığını içinizde hissediyorsanız, o da ikinci gelişim ayından itibaren sizin sesinizi duymaya, sizin içinizdeki hareketlerden etkilenmeye başlamıştır. Karşılıklı bir etkileşim içindesinizdir, dünyanın en son bencil olabilecek insanı belki de sizsinizdir artık. Gerçi vücut yapınız duruma öylesine uyum sağlar ki; onun istemediği hiçbirşeyi siz de istememeye başlarsınız, onun ihtiyacını duyduğu veya eksikliğini hissettiği şeyleri sizin vücudunuz da istemeye başlar. Sabah uyandığınız andan itibaren onunla iletişiminize başlarsınız, güne onu hazırlarsınız tıpkı kendinizi hazırladığınız gibi. Aslında en fazla göbeğiniz büyümeye başladıkça bunu fark edersiniz, elinizi yavaşça gezdirmeye başlarsınız, onunla konuşmaya devam edersiniz. Hatta bazen sizi öyle bir duyar ki; tekmesiyle veya minik kol ve el hareketleriyle cevap bile verir size. Sanki içinde bulunduğunuz ortamdaki herşeyden etkileniyor sanırsınız. Kötü şeyleri duyacak diye endişe edersiniz. Siz birşeye duygulanınca o da hüzünleniyor sanırsınız, siz korkunca o da korkup sizin içinizdeki kaslara, damarlara daha çok sarılacak sanırsınız. Siz sevinince o da bunu duyup mutlu oluyor sanırsınız.

İşte ben de baharın ilk günlerinden beri bu duyguları yaşıyorum. Ona Mayıs ayının güzelliğini, şehrin nasıl tomurcuklandığını, gelecekte nasıl bir dünyanın onu beklediğini, ama merak etmemesi gerektiğini çünkü daha mücadele edecek uzun bir ömrün onu beklediğini anlatmak istiyorum. Sanki içimden geçen herşeyi o da yaşıyor ya da hissediyor gibi düşünüyorum. Sokakta beni (veya bizi!) görenlerin verdiği tüm olumlu tepkiler, şaşkın sevinçler, paylaşımlar onun gelişimini olumlu yönde etkiliyor sanıyorum. Belki de bunların hepsi oluyordur gerçekten. Dolayısıyla onu hep koruma ihtiyacında oluyorum. Birbirini seven iki kişinin bu minik oluşumu hazırlıyor olması daha da manidar. Doğduktan sonrasını hayal ettiğimde, bu kadar minik bir canlının nasıl olup da büyüdüğünü, bizimle iletişime geçtiğini, içimdeyken göremediğim yüzünün nasıl olacağını, sesinin, gözünün nasıl olacağını düşündükçe heyecanlanıyorum. Ona ilk günden beri ismiyle hitap ediyorum, ben çok söylersem doğduğu zaman adını biliyor olacak gibi geliyor. Onu sahiplenmiyorum, sahiplenmiyoruz; o bir yürek; içimde büyüyen ve iki kişinin oluşturduğu… Onu yola hazırlamak istiyoruz.

Ve aradan bir süre geçtikten sonar bebeğimizin kız olacağını öğreniyoruz! Bu, içimizi daha da kıpır kıpır yapıyor. Bu dünyaya bir kadın yetiştirmek! Erkek olsaydı, kadınlara zulüm eden bunca erkekle dolu bir dünyaya farklı bir erkek yetiştirmek için mücadele verecektik, belki o da anlamlı olacaktı. Ama şimdi kız olduğunu biliyoruz ve sanki daha bir rahatladık. Ve ne mutlu ki babası da kız olduğu için havalarda uçuyor. Şimdi artık misyonumuz daha da ikiye katlandı, bu dünyaya ve böyle bir ülkeye, 52 cm’den alıp boyumuza gelene kadar büyüteceğimiz bir kadıncık yetiştireceksiniz ve o da gözlerinizin içine bakacak. Ona öğreteceğimiz her bir adım, her bir kelime, her bir öğreti yerini yıllarca koruyacak ve onun temiz kalbinde yer edecek ileride kendini hazır hissetmesi için. Yeri gelecek onu da üzecekler, o da yanlışlar yapacak. Okulda, sokakta, işyerinde ve gelecekte hayatını birleştirmek istediği kişilerle yaşarken kalbi kırılacak belki, bu yüzden onu yaşama iyi hazırlamanız gerek. Okuduklarımla, onun için yeni öğrendiğim şeylerle, biriktirilen kupürlerle, fotoğraflarla, yaptığım gözlemlerle, hamileyken düşlediklerimle, çevremizle paylaştıklarımla onu dünyaya geldiği andan itibaren kucaklayacağız. Ona kalıplar ve kimlikler yüklemek istemiyoruz. Kendisi birçok şeyi fark etsin, keşfetsin istiyoruz ama içten içe doğduğu günden itibaren eşitlik, kardeşlik, özgürlük ve devrimci sorgulamalarla büyüyecek evde ve sokakta…

Evet, şimdi yolumuz uzun. Ben de bu duygularla büyümüş genç bir anne adayı olarak çok heyecanlıyım. Kısacası, şu an iki kişiyiz. Bugüne kadar yaşadıklarımın, kendi anne ve babamdan aldıklarımın, sevdiğimin kendi birikimlerinin ve ikimizin beraber biriktirdiklerinin bir sonucudur Deniz’lere yağacak olan Yağmur’lar… Ona şimdi içimde ve sonra “dışarıda” çok iyi bakmak istiyoruz ki, gelecekte daha güzel bir dünyanın düşünü kendisinden başlayarak sağlıklı bir şekilde yaşatabilsin. İlk adımlarını atarken bunun umuduyla atsın, Denizler ve Yağmurlar çoğalsın diye…Deniz Yağmur’un varlığını 1 Nisan günü öğrenmiştik, şu an 6. ayımızı doldurduk, siz bu yazıyı okuduğunuzda büyük ihtimal doğmuş olacak.

Her annenin ve anne adayının umut ve sevgi dolu bir annelik geçirmesi dileklerimle, şarkılarla, şiirlerle, mektuplarla ve bunun gibi paylaşılan binlerce yazının umuduyla…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder